Damgalama, çalışma hayatında boşanmış kadınların sıklıkla maruz kaldığı bir olgu. Boşanmış bir kadın, bir yandan boşanma sonrasında başlayacağı yeni hayatın kaygısını taşırken diğer yandan toplumun ve eğer çalışıyorsa işyerindeki sosyal çevresinin kendisine yönelik olumsuz bakış açısıyla da mücadele etmek zorunda kalıyor. Kadının çalışma hayatında yaşadığı birçok sorun,önyargılı nitelendirmelere paralel seyrediyor. Öte yandan damgalama, sosyal dışlanma ile devam edebilmekte. Boşanmış olması nedeniyle çalışma hayatında damgalamaya maruz kalıyor. Bu bakımdan damgalama ve sosyal dışlanma işyerlerinde birbirini takip eden dinamik süreçler. Çok üzücü ki boşanma, 21. yüzyılda bile çalışma hayatında bir damgalama ve sosyal dışlanma unsuru olmaya devam etmekte.
Damgalama Nedir?
Damgalama, Eski Yunan’da kölelerin veya suçluların toplumun diğer üyelerinin kendilerinden kaçınması gerektiğini belirtmek adına bedenlerinin yakıcı veya kesici bir alet ile kalıcı olarak işaretlenmesini ifade etmekte. Günümüzde anlam değişikliğine uğrayan damgalama, fiziksel bir işaret değil görülemeyen bir işaret olarak kişiyi diğerlerinden ayıran fiziksel, ruhsal veya sosyal dezavantaj oluşturan özellikleri nedeniyle yaygın bir sosyal onaylanmama ile sonuçlanan durumu ifade etmekte.
Ön yargılarla ilişkili olan hemen hemen tüm ön yargılardaki gibi eksik bilgi içererek, hedefteki kişi ya da grubu değersiz olarak nitelendiren olumsuz bir tutum olan damgalama;
- açık bir şekilde etkileşimden kaçınma
- sosyal reddetme,
- yok sayma,
- itibarsızlaştırma,
- gözden düşürme
- göz teması eksikliği,
- alaycı gülümseme,
- gözle işaret etme
gibi sözlü ve sözsüz rahatsızlık ifadeleri yoluyla da ortaya çıkabilmekte.
Damgalamanın Sonuçları
Bireylerin ya da grupların içinde bulundukları toplumdan ayrışan özellikleri her ne olursa
olsun, bu yolla damgalama başkalarının gözünde önemli ölçüde itibar kaybına neden olan dinamik bir değersizleşme süreci. Bilim insanları, damgalanan bireylerin bir takım olumsuz sağlık sorunu yaşayabileceği konusunda hemfikir. Öyle ki sosyal kimliğin tehdit altında olduğu düşüncesinin ve grup baskısının bireyin benlik bütünlüğüne zarar vererek kaygı ve strese dayalı azalmış özsaygı, depresif bozukluklar ve anksiyete gibi psikosomatik rahatsızlıklar başta olmak üzere bireyin genel sağlığını olumsuz etkileyeceği açıkça bilinmekte.
Sosyal Dışlanma Nedir?
Sosyal dışlanma kavramı, ilk olarak toplumsal ilişkilerin azalması bağlamında bir dışlanma süreci olarak tanımlandığını görüyoruz. 1970’lerde Fransa’da çok sayıda kitleyi oluşturan dışlanmış gruplara, işsizler ve yoksulların da katılmasıyla, 1980’li yıllara gelindiğinde kavram, eşitsizlik, yoksulluk ve işsizlik olgularıyla açıklanıyor.
Böylece toplumda bazı kesimler;
- sağlık hizmetleri,
- eğitim hizmetleri,
- istihdam olanakları ve
- kültürel faaliyetler
gibi insanı içinde bulunduğu topluma bağlayan temel süreçlerden yoksun kalıyor. Sosyal dışlanma olgusu ile karşı karşıya bulunuyor. Bu açıdan kavram, klasik yoksulluk tartışmalarından farklı olarak, çok boyutlu ve dinamik bir süreci açıklamakta.
Sosyal Dışlanmanın Sonuçları
Sosyal dışlanma nedeniyle üzüntü, öfke gibi duygularında artış görülüyor. Bununla birlikte sosyal dışlanmaya maruz kalan bireylerin kendilerine yönelik de saldırgan tutumlar geliştirebilecekleri ileri sürülmekte.
Boşanmış kadınların tarihin her döneminde damgalamaya maruz kaldığı biliniyor. Özellikle boşanmanın onaylanmadığı toplumlarda, kadınların boşanmaları nedeniyle damgalandıklarına sıklıkla rastlanmakta. Bu açıdan boşanma, sosyal dışlanmaya yol açan doğal bir süreç olarak kabul edilmekte..
Üzücü olan şu ki araştırma sonuçlarına göre boşanma kadınlar açısından bir sosyal dışlanma sebebi oluyor. Oysa içinde bulunduğumuz 21. yüzyılda, boşanmanın sosyal dışlanma sebebi olmasının kabul edilemez bir sosyal gerçekliktir. Ancak bunların aksine, günümüz toplumlarında da yaptırımların gücünün azaldığını söylemek mümkün değil. Çalışan mutluluğunu gözetip işletme içinde barış ortamının sürdürülebilirliğine önem veren yöneticilerin önleyici tedbirler alması elzemdir.