Sürdürülebilir kalkınma anlayışı kapsamında son yıllarda çalışma hayatında “sağlıklı”, “insan dostu” ve “çevre dostu” olmak ile özdeşleşen yeşil yönetim uygulamalarına yönelmenin ve çeşitli çevre yönetimi politikaları benimsemenin önemi konusunda artan bir farkındalık gözlemlenmekte. Bununla birlikte içinde bulunulan küresel rekabetin yarattığı baskı ve tüketicilerin giderek artan çevre bilinci de işletmelerin yeşil yönetim anlayışını benimsemeleri konusunda itici güçler olarak kabul edilmekte. Böylece günümüzde yeşil yönetim uygulamaları, işletme genelinde önemli bir modern iş stratejisi olarak karşımıza çıkmakta.
Sürdürülebilir Kalkınma
Devam eden sanayi devrimleri dizisinde teknolojik gelişmelerin uzun vadede insan refahını desteklemesi beklenmekte. Ancak tüm bu süreçler, insanlık için fırsat ve faydalar sağlamanın yanı sıra istenmeyen ve hatta tehdit olarak kabul edilebilecek birtakım ekonomik, sosyal ve çevresel sonucu da beraberinde getiriyor.
Endüstriyel dönüşümlerin ve toplumsal gelişmelerin doğurduğu bu istenmeyen sonuçların çıkış noktası;
- süregelen bu süreçte sanayileşmenin hızlanması,
- nüfusun hızla artması,
- ortak beslenme yetersizlikleri,
- küresel iklim değişikliği,
- doğal kaynakların azalması ve
- ekolojik dengenin bozulması
olarak sıralanabilir. Bu konulardaki farkındalık ise doğayı ve çevreyi koruma ihtiyacına dair ortak bir bilincin gelişmesini teşvik etmekte.
Temelde hem şimdiki hem de gelecek nesiller için uygun bir ekolojik altyapının sağlanması ve sürdürülmesi ihtiyacına ilişkin etik bir endişeyi ifade eden sürdürülebilir kalkınma, Birleşmiş Milletler Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu (United Nations World Commision on Environment and Development) tarafından şöyle tanımlanıyor:
“Gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını karşılama yeteneklerinden ödün vermeden bugünün ihtiyaçlarının karşılanması durumu.”
Sürdürülebilir Kalkınma Bileşenleri
Sürdürülebilir kalkınma anlayışı, 1990’lı yılların sonu ve 2000’li yılların başında düzenlenen konferanslar, oluşturulan çalışma programları, hazırlanan raporlar ve imzalanan uluslararası anlaşmalarla küresel bir uygulama modeli hâline gelmiş durumda. New York’ta düzenlenen 2005 Dünya Zirvesi ile 170’den fazla devlet ve hükümet başkanının bir araya gelerek ortak bir siyasi hedef olarak kabul etmiş olduğu sürdürülebilir kalkınmanın bileşenleri şöyle kabul edilmekte:
- Ekonomik Kalkınma: Ekonomik üretimin belirli bir düzey korunarak desteklenebilmesine odaklanarak gelecekte tutarlı bir şekilde kâr elde etmek için kaynakların verimli bir şekilde kullanılması.
- Sosyal Kalkınma: Toplumdaki bireylerin sosyal refahını destekleyen temel ihtiyaçlara vurgu yaparak sosyal hizmetlere erişimde eşitliğin korunması.
- Çevre Koruma: Bir bütün olarak tüm canlılar için hayati önem taşıyan çevresel faktörlerin önemine işaret ederek bilinci ile insanın doğa ile ilişkisi.
Şekil 1: Sürdürülebilir Kalkınma Bileşenleri
Yeşil Yönetim
Sürdürülebilir kalkınma; ekonomik kalkınma, sosyal kalkınma ve çevresel koruma olmak üzere üç bileşeni içinde değerlendirilirken 2000’li yıllarda önem kazanan yeşil yönetim uygulamaları, tüm bu bileşenleri kapsamakla birlikte daha ziyade sürdürülebilirliğin çevre koruma bileşeni çerçevesinde ele alınmakta. Bu durumda yeşil uygulamalar, bir yandan bireylerin çevre koruma konusundaki farkındalık düzeyini artıran ve diğer yandan işletmelerin çevre üzerindeki olumsuz etkilerini en aza indiren çevre dostu faaliyetlerin uygulanmasına işaret etmekte.
Yeşil Yönetimin Kapsamı
Çoğu kez yasal standartlara uyumluluk veya yalnızca kâğıt tüketimini azaltma gibi basit eylemler, yeşil uygulamalar olarak görülmekte. Oysa bu süreç, özellikle ürün ve hizmet geliştirme faaliyetlerine çevresel değişkenler ekleyerek işletme hedeflerine ulaşmak için işletme yapısının, çalışanların bireysel sorumluluklarının, işletme içi uygulamaların ve operasyonel süreçlerin bütüncül bir revizyonu anlamına gelmekte. Bu bağlamda dünya çapında işletmelerin, ilk olarak atıkların en aza indirilmesi ve kaynakların en az düzeyde kullanılması yaklaşımları olan Kaizen, 6-Sigma ve Yalın Üretim gibi dar kapsamda da olsa bir anlamda yeşil üretime hizmet eden uygulamaları benimseyerek üretim süreçlerini optimize etmeye çalıştıkları bilinmekte. Zaman içinde bu uygulamalar, daha geniş kapsamda pazarlama, tedarik zinciri, lojistik, halkla ilişkiler, muhasebe ve insan kaynakları gibi işletmenin diğer fonksiyonel alanlarında da sistematik bir biçimde yer edinmiştir.
Yeşil Yönetimin Gerekçesi
Geçmişte, ekonomik performansın yerine getirilmesi, işletmeleri ve paydaşlarını tatmin ederken sürdürülebilirlik anlayışı çerçevesinde günümüzde daha bütüncül bir bakış açısına yönelinmiştir. Buna göre işletmeler, temelde i) küresel düzeyde artan endişeler sonucunda oluşturulan uluslararası yasa, düzenleme ve standartlara uyma anlamında yasal zorunluluklar ve ii) kurumsal sosyal sorumluluk perspektifinden paydaşların beklentilerini karşılamaya dönük iş etiği
gerekçesi ile yeşil uygulamaları benimsemekteler. Bu gerekçelere ilk yanıt, Çevre Yönetim Sistemi (Environmental Management System-EMS) çerçevesinde standartların geliştirilerek uygulanmaya başlanmış olmasıdır. Dolayısıyla yeşil uygulamaların temelinin Çevre Yönetim Sisteminin geliştirilmesine dayandığını söylemek mümkün. Ayrıca araştırmalar bu uygulamaların; üretkenlik ve verimlilikte artış, marka bilinirliği, müşteri memnuniyeti ve beraberinde küresel rekabet ortamında rekabet avantajı sağlamaya yardımcı olduğunu ortaya koymakta. Bu durumda örgütlerin yeşil yönetim uygulamalarını benimsemelerinin nihai çıktıları düşünüldüğünde dolaylı bir gerekçesi de iii) kâr elde etmek olarak eklenebilmekte.
Idenfit, İnsan Kaynakları Yönetimi sürecine uçtan uca çözüm sunan modülleriyle işletmelerin dijitalleşmelerine büyük katkı sağlayarak sürdürülebilir kalkınmaya da hizmet etmektedir. İşletmelerin dijitalleşmesi, Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinden “Sorumlu Üretim ve Tüketim (SKA 12)” konusunda kâğıt ve matbaa masraflarını azaltacaktır. Bu sayede kâğıt ve matbaa için ayrılan bütçe, farklı alanlarda kullanılabilecektir. Böylece çevresel kalkınmaya olduğu kadar ekonomik kalkınmaya da katkı sağlanmış olacaktır. Ekonomik olarak sürdürülebilir temellere dayanan bir işletme, daha fazla istihdam olanağı yaratacağından uzun vadede, sosyal kalkınmaya da katkı sağlanacaktır.