Antik Çağ filozoflarının söylemlerine kadar uzanan temellere sahip olan “değer” üzerinde fazlasıyla görüş bildirilmiştir. Bilimsel anlamda bir değer teorisi geliştirmemiş olsalar da Aristoteles ve Kant gibi filozofların estetik konusunu tartışırken veya Plato, Hobbes ve Rousseau’nun devlet ve halkın sorunlarını irdelerken muhakkak değer olgusuna değindiğini biliyor muydunuz?
Zaman içinde ise insan psikolojisinin temel bir öğesi olduğundan değerlerin, hem bireylerin hem de sosyal grupların dinamiklerinin çok yönlü olarak anlaşılmasının anahtarı olacağına inanılmıştır. Böylece değer olgusunun sosyal bilimler odağında incelenmesi, hem bireysel hem de sosyal tutum ve davranışları açıklamak için olgunun yol gösterici bir araç olduğunu kabul eden çağdaş davranış bilimcilerinin ilgi alanı olmaya başlamıştır.
Değer olgusunu anlamlandırmanın önemini özetle şöyle gerekçelendirebiliriz:
- Değer olgusu bireysel düzeyde ele alındığında bireylerin inanç, tutum, davranış ve neyi isteyip istemediklerini anlamakta; grup ve toplumsal düzeyde ele alındığında ise farklı grupların diğerlerinden ayırt edici özelliklerini anlamakta önemli. Bunun nedeni, değerlerin bireysel davranışı bir grup davranışına dönüştüren soyut düzeyde bir grup bağı oluşturması.
- Değer olgusu toplum ve kişilerarası ilişkileri düzenlemesi ve iyi ile kötü arasındaki ayrımı belirlemeye yardımcı olması bakımından önemli. Özellikle sosyal yapıda meydana gelen değişim ve gelişmeleri açıklamada değerlerin üstlendiği rolün önemi, değerlerin toplumsal işlevlerinin ne denli önemli olduğunun bir göstergesi.
Çalışma hayatı açısından düşünüldüğünde çalışma değerleri, genel anlamda değerlerin bir alt kümesi düzeyinde ve değerlerin çalışma ortamında ifade edilmesinden ibaret. Bu nedenle işletmelerde önemli bir belirleyici olan çalışma değerlerini anlamlandırmaya gitmeden önce değerleri iyi anlamak, çalışan davranışlarını değerler ışığında incelemek gerekmekte.
“Değer” Nedir?
Günümüzde değerlerin farklı disiplinler tarafından üzerinde çokça durulan bir konu olması, tanımlanmasında da çeşitliliğe neden oluyor. Benzer disiplinler çatısı altında olsalar dahi araştırmacılar ortak bir tanım üzerinde hemfikir olamamaktalar.
Değer kavramı, ilk kez 1920’lerde Thomas ve Znaniecki (1918)’nin “The Polish Peasant in Europe and America” orijinal adlı eserleri ile sosyal bilimler literatürüne kazandırılmış olsa da geniş çapta üzerinde uzlaşma sağlanıp kabul edilen ve en çok değinilen değer tanımı, değerler ve değer sistemleri üzerinde öncü araştırmacılardan biri olan Rokeach (1973) tarafından ortaya konmuştur.
“Bireyleri, bir toplum içinde bir takım faaliyetlere yönlendiren inanç ve kişisel standartlar.”
M. Rokeach (1973), The Nature of Human Values
Değer, soyut bir kavram olduğu için ilişkili olduğu diğer benzer kavramlarla birlikte açıklanması kavramın anlaşılmasını kolaylaştırmakta. Gelin, ilişkili olduğu diğer benzer kavramları birlikte inceleyelim:
- Kültür ve Değer İlişkisi
Kültür; belirli bir toplumsal grup içindeki insanların algılaması, düşünmesi, akıl yürütmesi, harekete geçmesi ve etkileşimde bulunması için bilişsel yönergeler sağlayan ortak inanç, değer, tutum ve mantıksal süreçleri içermekte. Yani kültür, yapılması gerekeni kesin olarak söylemekten ziyade yapılacak olan doğru şeylere ışık tutmakta. Bu yönüyle kültür, durağan olmayıp zaman içinde gelişmekte. Bu anlamda kültürel değişim, hem bireysel hem de toplumsal düzeydeki değerlerin önceliklerinin değişmesini içeren sürekli bir evrimsel süreç.
- Tutum ve Değer İlişkisi
Çoğu zaman değerlerin, birçok tutumun toplamı olup bir rehber rol oynayarak tutumları etkilediği ileri sürülmekte. Aynı zamanda tutum, nesnelerin veya durumların iyi ya da kötü ve/veya istenen ya da istenmeyen olarak değerlendirilmesi anlamına da gelmekte. Bu değerlendirme, olumludan olumsuza doğru bir ölçek aralığında değişmekte. Değer ise bu noktada tutumların temelini oluşturmakta. Tutumlar, değerlere kıyasla daha somut olmaları ve dolayısıyla rahatlıkla araştırma değişkeni olarak uyarlanabilmeleri bakımından da literatürde fazlaca incelenebilmiş. Buna göre değer ve tutum, birbirinden ayrışmakta ve tutumun süreklilik kazandığı noktada değer ortaya çıkmakta.
- Norm ve Değer İlişkisi
Değerle karşılıklı etkileşim içinde olan norm, belirli bir durum karşısında bir grup veya toplum üyelerinin nasıl davranmaları gerektiğini gösteren standartlar veya kuralları ifade etmekte. Öyle ki birey, belirli bir grubun veya toplumun bir üyesi olarak kabul edilmek istiyorsa o toplum tarafından kabul görmüş ve yazılı olmayan bir takım kurallar ve düzenlemelere uyması gerekmekte. Bu kurallar, norm olarak bilinmekte. Yani bireyin bir grup veya toplumun üyesi olarak kabul görmesi için uyması gereken yazılı olmayan kural ve düzenlemeler, norm olarak ifade edilmekte. Normlar, bireylerin davranış şekillerinin olması gereken halini tanımlamakta. Bu noktada normların, değerlere göre şekillendiğini söylemek yerinde olacak. Böylece norm, değerlerin kurallaşarak davranış ölçütü haline gelmesi olarak da kabul edilebilmekte.
- İnanç ve Değer İlişkisi
İnanç olgusu, “doğru” ve “yanlış” ile ilgilenirken değer olgusu ise “iyi” ve “kötü”ye odaklanmakta. Buna göre inanç bir şeyin ne kadar doğru ya da yanlış olduğuna işaret etmekte ve o yargı ile ilgili ne kadar emin olunup olunmadığı arasında derecelenmekte. Bu noktada inanç, değerden farklı olarak bir ilişkinin doğruluğu hakkındaki öznel bir olasılığa dayanmakta. İnançlar, gerçeğin geçmişte ve içinde bulunulan anda nasıl olduğuna ilişkin bireyin bilgilerinden oluşmakta. Oysa değer, bir tek inanca değil aksine bir arada toplanmış olan bir grup inanca karşılık gelmekte.
- İhtiyaç ve Değer İlişkisi
İhtiyaç kavramı, insan davranışının önemli bir belirleyicisi olarak motivasyon literatüründe de kapsamlı bir şekilde araştırılıyor. Değer ile olan ilişkisi bakımından ise değerin ihtiyaçtan daha genel ve soyut olarak merkezi bir durumda süregiderek ihtiyacı etkilediği varsayılmakta. Bu anlamda ihtiyaçların soyut değerlere dönüşümü, bu ihtiyaçları karşılamak için harekete geçme ve eylemde bulunma sürecinde esas. Bu anlamda ihtiyaç ve değer, esasen birbiriyle iç içe geçmiş ve yakın ilişkili kavramlar olarak değerlendirilirken
- Maslow (1970)1, insanın sahip olduğu farklı ihtiyaçların, onun farklı değerleri öğrenerek davranışa dönüştürmesine neden olduğunu;
- Rokeach (1973)2, değerlerin ihtiyaçları da kapsayarak bireyin değerlerinden bahsederken büyük bir olasılıkla ihtiyaçlarından da bahsediyor olduğunu;
- Locke (1976)3, tüm insanların aynı temel ihtiyaçları paylaşırken değerlerin bireyler arasında farklılık gösterdiğini;
- Schwartz ve Bilsky (1987)4, değerlerin biyolojik temelli ihtiyaçlardan sosyal etkileşimli ihtiyaçlara kadar tüm ihtiyaçların bilişsel temsili olduğunu
ileri sürüyorlar.